Bern’e ulaştığımızda her zamanki gibi hava kararmıştı. Her zamanki gibi diyorum çünkü bu tatilimizde şehir merkezlerine yakın lokasyonlarda bulunan tarihi ve turistik yerleri gezmeye odaklandığımızdan, otellerimizin bulunduğu şehir merkezlerini doğal olarak hava karardıktan sonra gezebildik çoğunlukla. Şu ana kadar şehir merkezlerinin dışında gezdiğimiz yerler de hali hatırı sayılır yerlerdi ama gerçekten: bize insanların bir ideoloji ve güç uğruna ne kadar korkunç zulümler gerçekleştirebileceklerini hatırlatan Terezin, doğal su kaynakları ile şifanın mekanı Karlovy Vary, Orta Avrupa’nın doğal güzelliklerini barındıran Constance gölü, II. Dünya Savaşı zamanındaki teknolojik gelişmelere hayranlık duymamızı sağlayan Zeplin Müzesi, eşsiz ve daha çok kalınası Luzern ve tabiiki manzarası ile müthiş son olarak Harder Klum Tepesi. Bence şehir merkezlerini gezmeye enerjimizin kaldığına şükür J
Eski Şehir (Old Town): Otelimize yerleşip şehir merkezine indiğimizde bizi Eski Şehir karşıladı direkt olarak. 1400lü yılların başlarında çıkan büyük yangından sonra ahşap evlerin yerine yapılan taş yapılar şehrin görünümüne bir standart getirmiş. Öyle ki bizdeki İstiklal Caddesine benzer ama o kadar kalabalık tabii ki olamayan uzun yürüyüşler yapabileceğiniz ana caddesindeki taş evlerin hemen hemen hepsinin yürüyüş yolundan birkaç basamak merdiven ile aşağıya doğru inerek ulaştığınız bodrum katları, alışveriş yapacağınız küçük dükkanlar, marketler veya cafe gibi birşeyler yiyip içebileceğiniz mekanlara dönüştürülmüş hep. Bazıları yürüyüş yoluna sandalyelerini de koymuş, burada da size soluklanma imkanı sunuyor.

Zytglogge: Eski Şehir’de yer alan ve 1200lu yıllarında sonlarında inşa edilmiş kule üzerine 1530 yılında yapılandırılmış, Prag’da yer alana pek benzemese de Bern’de görebileceğiniz bir diğer Astronomik saat.
Kule aslında şehrin batı girişini korumak amacı ile yapılmış ancak günümüzde turistlerin Bern’de en çok ziyaret ettikleri noktaların başında yer alıyor.
Einsteinhaus: Astronomik saatten yürüyerek 10 dakikadan daha kısa bir sürede ulaşabileceğiniz mesafede, Einstein’ın eşi ve oğlu ile birlikte 1903-1905 yılları arasında yaşadığı günümüzde müzeye çevrilen evini görebilirsiniz. Evin içindeki herşey mobilyaları dahil orjinal hali ile korunmuş. Söylendiğine göre de meşhur İzafiyet teorisi’nin doğuşu da bu evde gerçekleşmeye başlamış.


Şehir merkezinde geçirdiğimiz nispeten bu kısacık sürede bu 3 yeri de görmek bize yetmişti açıkcası. Artık yarinki “Jungfraujoch” ziyafeti için dinlenmemiz gerektiğinden odamıza çekilmeye karar vermiştik.