Başlamış olduğumuz bu seferki Avrupa turumuzda Amsterdam’dan sonraki durağımız olan Rotterdam’a ulaşabilmek için kiraladığımız aracımızla yaklaşık 1 saat sürecek yolculuğumuza başlamak için açıkçası sabırsızlanıyorduk. Airbnb’den kiraladığımız ve ev sahipleri ile birlikte 3 gece 4 gün boyunca kaldığımız Amsterdam’daki evimizde (Amsterdam seyahat bilgilerimiz için buraya tıklayabilirsiniz) sabah erken vakitte kalktığımızda bizi hoş bir sürpriz bekliyordu.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra istikamet, aracımızı kiralayacağımız Schipol havalimanındaki Avis acentası idi. Avrupa’da araç kiralama püf noktalarını anlattığım ‘Avrupa’da araç kiralama’ sayfasına bu aşamada muhakkak bakmanızı tavsiye ederim, zira araba ile birlikte 6 gün daha sürecek bu tatilimizde toplam 200 euro’nun altındaki bir fiyata otomatik vitesli, GPS’li ve son derece geniş bir bagaj hacmine sahip Ford S-Max’i nasıl kiraladığımız bilgilerine ulaşabilirsiniz.
1 saat süren son derece rahat, trafiksiz bir yolculuğun ardından yine Airbnb’den kiraladığımız Rotterdam’da konaklayacağımız evimize ulaşıyoruz. Evimizi her zaman olduğu gibi tramvay/metro istasyonuna çok yakın bir lokasyonda seçtiğimiz için, Rotterdam gezimiz boyunca arabaya ihtiyaç duymayacağımızdan, evimize yakın bir mevkide ücretsiz park yerlerinden birine park ediyoruz arabamızı.
Evimiz 8 numaralı tramvay hattı üzerinde yer alan ‘Bergpolderplein’ istasyonuna 2 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunuyordu. Rotterdam’daki metro ve tram hat bilgileri için aşağıdaki sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
http://www.urbanrail.net/eu/nl/rot/rotterdam-map.htm
1 gece ve 2 gün sürecek Rotterdam seyahatimiz boyunca gezmeyi planladığımız yerler sırası ile:
- Euromast
- Erasmus Köprüsü
- Küp Evler ve
- Hayvanat Bahçesi
İdi.
Evimize yerleşip, aracımızı da park ettikten sonra ilk gittiğimiz yer planladığımız gibi “Euromast” oluyor. Evimizin önünde yer alan 8 numaralı tramvay bizi direkt olarak Euromast’ın olduğu lokasyona ulaştırıyor.
Rotterdam’da Toplu Ulaşım hakkında:
Rotterdam’da çoğu Avrupa Şehrinde olduğu gibi oldukça kullanışlı ve yaygın metro, tramvay ve otobüs ağı bulunmaktadır. Bizim 1 gece boyunca konaklayacağımız Rotterdam’da tercihimiz 2016 yılında yetişkinler için 11€, 4-11 yaş arası çocuklar için ise 7,5€ olan ‘Rotterdam Welcome Card’ oldu. Bütün toplu ulaşımlardan ücretsiz olarak yararlanabileceğiz bu kart ile ilgili dikkat etmeniz gereken konu, kartın 24 saat esasına göre değil de kartı aktive ettiğiniz yani ilk kez kullandığınız gün için geçerli oluyor olmasıdır. Geceyarısından sonra sabah 04:00’e kadar kullanabileceğiniz bu kart ile ekonomik bir şekilde toplu ulaşımdan faydalanabilirsiniz.
İlaveten bu kartın bir diğer avantajı birçok turistik yer ve müzelere girişler ile bazı restoranlarda %25 indirimden faydalabiliyorsunuz. Örnek olarak bizim de gezme planlarımızda bulunan Kubik Evlere ve Hayvanat bahçesine girişlerde bu %25’lik indirim faydalanabiliyor. ‘Rotterdam Welcome Card’ ile detaylı bilgiler için aşağıdaki linkten faydalanabilirsiniz.
https://shop.rotterdam.info/en/rotterdamwelcomecard/?___from_store=nl
Hollanda’nın en büyük 2. Şehri olan ve Avrupa’nın en büyük limanına da sahip Rotterdam’ı tepeden kuş bakışı olarak gözlemleyebileceğiniz Euromast, aynı zamanda bu güzel şehrin en yüksek binası. Seyir terasından Erasmus köprüsü, Liman ve göz alabildiğince uzanan şehri yağmursuz ve sissiz bir günde gözlemleyebildiğimiz için açıkcası kendimizi şanslı olarak görüyoruz.


1960 yılında yapımı tamamlanmış Euromast, mimar H.A. Maaskant tarafından tasarlanmış. Ilk yapıldığında 112 metrelik bir yükseliğe sahip olan Euromast, 1970 yılından yapılan Euroscoop ile 185 metrelik bir yüksekliğe ulaşmış ve Hollanda’nın en yüksek yapısı ünvanı kazanmış. Euromast’ın 32. metresine ulaştığınızda karşınıza bir geminin köprüsü şeklinde tasarlanmış bir alan, 100 metrelik yüksekliğe ulaştığınızda ise manzaraya hakim 2 adet restorant karşılıyor sizi. Restoranların da bulunduğu bu yüksekliğe ulaşmak açıkcası benim gibi yükseklik korkusu olan birisi için de biraz maceralı oldu. Bu yüksekliğe çepeçevre camekan bir yapıya sahip, kendi etrafında dönerek, şehri 360° lik bir görüş açısıyla gözlemleyebileceğiniz bir asansör ile çıkıyorsunuz. Tedirginliğim video’ya da yansımış sanırım.

100m+ yükseklikte açıkcası ben böyle poz veremedim 🙂

Euromast’dan sonraki durağımız, yürüyerek gitmeyi planladığımız Erasmus Köprüsü idi. Ancak tabii Erasmus köprüsüne hava karardıktan sonra varacak olmamızı da göze alarak bir dinleme ve yeme-içme molası vermemiz gerekiyordu ve bunun için yol üzerinde kalabalıklığı ile göze çarpan bir sokakta bulunan restorantlarda açıkcası boş bulabildiğimiz ilk masaya hemen oturduk.

Yemek molamızdan sonra 10 dakikalık bir yürüyüş ile Erasmus Köprüsüne varıyoruz. 1986 yılında inşaasına başlanan ancak 1996 yılında tamamlanabilen Erasmus Köprüsü, şehrin kuzey ve güney bölgelerini birbirine bağlamaktadır. Adını 1500lü yıllarda yaşamış Hollanda’lı (Flemenk) filozof ve akademisyen olan ‘Desiderius Erasmus Roterodamus’ dan almış olan köprü, asma bir köprü olmakla beraber büyük gemilerin geçebilmesi için Galata Köprüsü gibi açılır kapanabilir bir yapıya da sahiptir. Şehrin logosu haline gelmiş bu köprünün figürünü, birçok turistik çanak çömlek veya hediyelik eşyalar üzerinde görebilirsiniz. Erasmus köprüsü aynı zamanda 802 metrelik uzunluğu ile Hollanda’nın en uzun köprüsü ünvanını da elinde bulundurmaktadır.


Köprüyü yürüyerek geçiyoruz ve karşımıza 2. Dünya savaşında Alman bombardımanından kurtulan 3 binadan biri olan New York oteli çıkıyor. Bu tarihi oteli de gördükten sonra, yürüyerek Küp Evler’i gezmeyi planlıyorduk ancak bölgede biraz daha dolaştıktan sonra yorgunluğumuz atmak için artık evimize geri dönmeye karar veriyoruz. Zira akşam saatlerinde de Rotterdam sokakları oldukça tenhalaştığını farkediyoruz.
Sabah erkenden evimizden geri dönmemek üzere çıkış yapıyoruz. Planımız Kubik evleri ve vakit kalırsa Hayvanat Bahçesini gezip, sonrasında da 2-2,5 saati direksiyon başında geçirerek Brüj’e (Bruges) ulaşmak, buraları gezmek ve akşamında ise yine direksiyon başında geçireceğimiz 1-1,5 saatlik sürenin sonunda Brüksel’de geceyi geçirmek. Bu çok sıkı sıkıya dolu programımıza ait planlamalarımızın detaylarını ve daha fazlasını 8 günlük “Hollanda-Belçika-Luxemburg” sayfasında bulabilirsiniz.
Sabah yine 8 numaralı ve bu sefer aktarma yaparak 24 numaralı tramway hatlarını kullanıyoruz ve kendimizi Kubik Evlerin yanı başındaki Blaak istasyonunda buluyoruz. Kubik evler mimar Piet Blom tarafından tasarlanmış. Adından da anlaşılabileceği gibi kubik bir mimari sahip. Yapılış amacı ise ev içerisindeki alandan optimum ölçüde faydalanmak. Bu amaçla evler 45 derecelik bir açı ile konumlandırılmış. 1970li yıllarda yapımı tamamlanan bu Kubik evlerden tam 38 adet var ve merak ettiğinizi tahmin ettiğim için hemen belirteceğim, içlerinde yaşayan veya bu evleri ofis olarak kullananlar da var. İçlerini gezmek isterseniz de bir ev ziyaretçilere açık (show cube) ve bu evi kişi başı 3€ ödeyerek gezebiliyorsunuz.

Kubik evleri gördüğümüz için oldukça mutluyuz ancak çokca da zamen kaybetmemek adına geldiğimiz yolu tramvay ile aynen geri dönüp, arabamızı ücretsiz olarak park ettiğimiz yerden alıyoruz ve Diergaarde Blijdorp hayvanat bahçesine doğru yola çıkıyoruz. Açıkcası hayvanat bahçesine gidip gitmemek konusunda, günün geri kalanındaki planlamamızı da düşünerek biraz kararsızlık yaşıyoruz ama gezip gezmemeye orada karar veririz diyerekten çok da şehrin dışında olmayan hayvanat bahçesine doğru, bize iyi ki de böyle karar vermişizi dedirtecek bir sürpriz ile karşılaşacağımızı bilmeden, yola çıkıyoruz.
26 hektarlık bir alana kurulmuş olan bu hayvanat bahçesi Hollanda’nın en eski hayvanat bahçelerinden. Her ne kadar 2. Dünya savaşı sırasındaki bombalamalar esnasında aldığı hasarlardan dolayı şu anki yeni yerine taşınmış olsada, kapılarını tam 1857 yılında açmış.
Arabamızı hayvanat bahçesinin otoparkına park edip giriş kapısına yöneliyoruz ve yanlış hatırlamıyorsam 2016 yılında üçümüz için toplam 100€’ya yakın bir para vererek gireceğimiz bu hayvanat bahçesini gezmenin bizim günün geri kalanındaki programımıza yansımasını değerlendirip, karar vermeye çalışırken, hiç ummadığımız bir sürprizle karşılaşıyoruz. 3-4 kişilik bizim yaşlarımızdaki bir grup arkadaş bize doğru yönelip, biletlerini internetten aldıklarını ancak çok acil bir program değişikliği nedeni ile hayvanat bahçesine giremeyeceklerini belirterek, biletlerini bize hediye ediyorlar. Tabii bu şaşırtan ancak bir o kadar da sevindiren gelişme sonrası daha fazla düşünmeye gerek görmeden, 180 adetin üzerindeki türe ev sahipliği yapan Diergaarde Blijdorp hayvanat bahçesinin giriş kapısına doğru yöneliyoruz.
Yaklaşık 3 saat kadar harcadığımız ve gezerken de büyüklüğünden ötürü gerçekten yorulduğumuz bu muazzam hayvanat bahçesinde tabii ki bol bol fotoğraf ve video çekiyoruz.


Bu arada, yolunuz buralara düşerse, ana girişte o güne ait etkinlik broşürünü almanızı tavsiye ederiz. Köpek balıklarının veya penguenlerin beslenme saatine denk gelebilir veya kuşlarla yapılan gösteriyi izlemeyi planlayabilirsiniz bu broşüre bakarak. Biz de böyle bir planlama sonucunda fillerin banyo saatine denk geliyoruz ve bu gösteriyi izlemeye gelen etrafımızdaki oldukça çok sayıdaki ziyaretçi ile eğlenceli görsel bir şölene şahitlik yapıyoruz.


Hayvanat bahçesindeki turumuzu burada sonlandırıyoruz ve öğlen vakitlerinde arabamıza atlayıp Brüj ‘e (Bruges) doğru yola çıkarak, Rotterdam gezimizi sonlandırıyoruz.
Süper yerler baba tekrar gidelim (NOT: PLS)